Anadolu Türkü yüzyıl evvel girişmek zorunda kaldığı ölüm-kalım savaşında ateş hattından başlayarak her alanda, her mıntıkada yürüttüğü Milli Mücadele hareketiyle dünya kamuoyuna birçok örnekler sunmuştur.
Bugün Muğla Vilayeti Yatağan İlçesi Bozüyük Beldesi televizyondaki bir diziyle anılmakta, birçok ziyaretçisini ağırlamaktadır. Ziyaret esnasında beldenin doğal zenginlikleri kadar kültürel değerleri hemen dikkat çekmektedir. Bunlardan biri olan Hacı Şükrü Evi aniden yüzyıl evveli hatırlatan bir eser olarak karşınıza çıkıvermektedir. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Söke İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Akkoyun Yazar Gazetesinde “Hatırlatan Mesken” makalesinde yüz yılı aşkın zamandır ayakta kalan kültürel mirasın hatırlattıklarını aktardı. Buna göre;
Dünyayı kimin yöneteceği sorusuna cevap aranması kadar Türkleri yok etme amaçlı Dünya savaşı başladığında gencecik bir muallim Bozüyük’e atanır, Osmanlı askerleri cepheden cepheye koşuştururken gençleri devletin bekasına sahip çıkacak şekilde yetiştirmeye çalışır. Birinci Dünya Savaşını sonlandırma amaçlı Mondros Mütarekesi ülkeyi işgale açık hale getirince Türk milleti, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde Milli Mücadeleye girişir.
Savaşın alabildiğince sürdüğü günlerde öğretmenler askere alınmadığından muallim, memleketinde çocukların eğitim-öğretim faaliyetlerinin kesilmemesi görevini üstlenir. Riyaziye, İslami ilimler bilgisiyle yeni nesillerin iman, mukayese ve muhakeme yeteneğinin gelişimine katkı sağlar. Dünya savaşının sonlarına doğru şimdi ziyaretçilerin ilgisini çeken, araştırma konusunda hatırlatma öznesini şekillendiren meskeni inşa eder.
Ölüm-kalım savaşında Anadolu insanı sadece tek bir faaliyette bulunmuyordu. Bahsi geçen muallim de sadece Türk milletinin gözbebeği çocukların yetiştirilmesi değil aynı zamanda beldedeki cenazelerin kaldırılması sorumluluğunu üstlenmekteydi. Bilindiği gibi yetişkin erkekler ya askerde ya da oldukça yaşlıydılar. Bu arada vatanî görev üstlenebileceklere ya da bir şekilde uzakta kalanlara cepheye gitmelerinin önemini anlatarak katkı sağlamaktaydı.
Vefatların önemli bir kısmı da toplumu kırıp geçiren sıtma ve diğer salgınlarla mücadele edilmekteydi. Salgında ölenlerin kabirlerini kireç tozlarıyla kapatarak hastalığın daha da yayılmasını engellediği kayıtlarda yer almaktadır.
Zamanın şartları içinde kadınlar tedavide etkin görev alırlarken zirai üretimi de üstlenmekteydiler. Türk kadını ezelden ebede erkeği ile birlikte yürümüş, dağları, çölleri aşmış Ergenekon’dan dünyaya uzanmıştı.
Yüzyılı aşan bir geçmişe sahip bina Kültür ve Tabiat Varlıklarını Kurulu’na kayıtlı tarihî bir yapı hüviyetinde olup nereden gelip nereye gidildiğini hatırlatan eserlerden bir damla olarak hafızamızın bir köşesinde bulunmalıdır.